M.Ö 12 OOO Yıllarından bu yana altın ( Bereketli ) hilal olarak adlandırılan ve içinde Urfa'nın da olduğu tarihi Tarımın başkenti, ( Ruha-Edessa-urha-Urfa ) Urfa, geçmişten günümüze doğru incelediğimizde, tahılgillerden olan buğdayın ilkel şartlarda yetiştirilmesinden bu güne, yabani tahılın evcilleştirilmesi ve bu tahılın yetiştirilmesi için sulu tarım ve sulama kanallarının yapımı Fırat’tan çok uzaklardaki tarım arazilerinin sulanması için kanalların yapımı ve günümüze gelinceye kadar ki geçirdiği evrelerde çiftçinin ektiğinin biçtiğinin karşılığı alın teri el emeği mahsulünün hem kendi geçimi hem de ihracatta ülke ekonomisine çok büyük bir potansiyeli vardı.
Günümüzde ise bırakın ihraç etmeyi çiftçi artık kendi ev ihtiyacını bile yetiştiremez duruma gelmiş durumdadır.
Çiftçinin sahip olduğu bilmem kaç yüz-veya bin dönümlük tarlaların bir değeri harbiyesi kalmamış durumdadır.
Günümüz ekonomik değerleri dikkate alındığında mazotun litresi 15.tl, bir torba boy gübresinin 900 TL bir torba taban gübresinin 900 TL yi bulduğu bunun yanında traktör sürüm, ilaçlama, tohum vb masraflarını da üst üste eklediğimizde bir dönümlük bir ekili arazinin ekim ve hasat maliyeti en asgari 4-5 bin liraya tekabül etmektedir.
Yukarıda verilen örnek bir dönümlük arazi içindir. Bu giderler Harran Suruç, Ceylanpınar, Bozova, vb tarıma elverişli binlerce dönüm tarlalara uygulanınca işin ekonomik boyutu trilyonları bulan masrafları gerektirmektedir.
Bu işin çiftçi boyutu, birde bunun halka yansıması, ekmek fiyatları, narenciye fiyatları, sebze meyve fiyatları, torba un fiyatları yani en ucuz hali ile beslenme hayali...!!! ( Maalesef yok )
Tabi bununla da bitmiyor, sulama, elektrik, hasat vb masraflarını dahil ettiğinizde bu Fiat otomatikman ikiye katlanmaktadır.
Çiftçinin elde ettiği mahsulüne biçilen resmi baş fiyat göz önüne alındığında ( buğday, mercimek, pamuk vb ayrı ayrı olmak üzere ) çiftçinin yıl boyu yorgunluğu, borçlanması ve sonucunda mahsulden elde edeceği gelir yüzünü güldürmeyince bu kez banka kredi borcu, elektrik ve su borcu ile karşı karşıya kalmakta ve ülke genelinde icralık, haciz ve hesaplara blokeler gelip çatınca işin rengi de değişmektedir.
Çiftçi emeğinin karşılığını alamadığı için memnun olmadan boyun eğerek bir daha ki yıllarda çiftçi artık ekip biçme işinden vazgeçmekle yüz yüze gelmektedir.
Tüm bu durumların ana sebebi çiftinin mahsulüne değerinde fiyat verilmemesi, mazot gübre ilaç elektrik sulama masraflarına birde devletin çiftçinin malını ihraç yerine aynı mahsulü kendi çiftçisinin emeğini alın terini göz ardı ederek yurt dışından gemiler dolusu mahsulü ithal etmiş olması ve kendi çiftçisine vermesi gereken desteği yurt dışına ihraç yerine ithalata yer vermesidir.
Birde işin diğer yönüne bakarsak, emeğinin karşılığını alamayan çiftçi geçinmek zorunda olması nedeni ile batıya, Karadeniz'e, Antalya, Malatya, Ordu vb illere mevsimlik tarım işçisi ( kölesi ) olarak çoluk çocuk demeden kış aylarına kadar uzayan bir çalışma ve yolculuğa zorunlu kalmakta, ve bu çalışma Mahallesi’ndeki hastalık zor çalışma şartları birde üstüne ailelerin parçalanmasına can kayıplarına sebep trafik kazalarına cabası..
Bunun yanında mevsimlik tarım işçilerinin kendileri ile birlikte götürdükleri ilköğretim ve lise dengi okullarda okuyan daha doğrusu okuyamayan çocukları da çabasıdır. Bu öğrenciler emsalleri ile birlikte okula gidemedikleri gibi aylar sonra anca gelebilmekte ve eğitimden haftalarca yoksun kalmakta ve bu durumunda öğrencilerin eğitim başarılarını olumsuz etkilemekte ve sınavlarda eşitlik imkanı ortadan kalkmaktadır.
Tüm bunların hepsinin temelinde devletin çiftçiyi desteklemek, fiyat istikrarı, mahsulleri ne yeterli fiyat'ın verilmemesi ve yapılan ( ülkemizde binlerce dönüm tarım arazisi olmasına rağmen ) tarım ürünlerinin yurt dışından ithal edilmesi yatmaktadır.
Şimdi çiftçinin yardımdan yoksun kalması, mahsulünün değerinin verilmemesi banka kredi icra, mazot, gübre vb emtiaları çiftçiyi sıkboğaz etmesinin çaresi resmi mercilerin görev ve sorumluluğunda olduğu dikkate alınırsa çözümünde orada olduğu gayet bariz anlaşılacaktır.
Milli servet, çiftçi ve yurt dışına bağımlılık çağımız Türkiye’sine yakışmayan bir tutum. Artık yetkililer, vatandaşı çiftçiyi üreticiyi dilenci konumuna koymaktan kendine mecbur kılmaktan sarfı nazar etmelidir. Ülkemizin gerek tarımı gerek narenciye gerek pamuk üretim alanı dünyanın en fazla alanlarına sahip olmasına rağmen dışa bağımlılık halkın emeğinin hakkını vermemek nasıl değerlendirilir taktir sizlerin....
Aşk ile