Polikimliğe sahiptir haset. Nice anlamları, nice durumları vardır. Birbiriyle alakalı olmak üzere her birinin farklı boyutları söz konusudur. Bir eldeki beş parmak gibi... Hepsinin kökü aynı fakat ebatları ve fonksiyonları farklıdır. Bundandır ki işte duygular arasında özel bir yerinin olması. Özel ve karmaşık… Bir o kadar da ilginç. Nedir peki onu böyle ilginçleştirip, özelleştiren?
O çok ince çizgisinde saklıdır bu sorunun cevabı. Bir terazi düşünün. İki kefesi de sabitlenmiş, orantılanmış. Bir tarafına iyilik diğer tarafına kötülük konulmuş. İşte bu dengeyi sağlayan ince çizgidir haset. Ne sağda ne de solda... Tam ortada duran... Fakat çoğu insanda zor kurulur bu denge. Hatta genelinde. Hep bir taraf ağır basar. Diğer taraf hep yukarıdadır. Kötü taraftır sürekli ağır olan iyi tarafı ezip geçerek. Bu durum çok basit bir şekilde algılanmasına sebep olur hasedin. O bilindik, halkın ağzıyla tabir edilen tanımı. Kıskançlık. Yani, bir alev gibi yanıcı, yakıcı ateş... Harlanıp küle çeviren cinsten… İçten içe... Yavaş yavaş... Derinden... Herkesin diline dolanır böylelikle. Esas anlamını ve çok kimlikli yapısını kaybederek... Bir nevi katliama maruz kalır. Tıpkı avamın diline düşen diğer kelimeler gibi.
Basit anlamları da mevcuttur hasedin. Çok ilkel olan… Çekememezlik, cimrilik gibi… Bunlar hep hasetten türeyen durumlardır. Karşındaki insanı çekemezsin, hep sana ağır gelir. Çekememezlik olur. Her şeyin senin olmasını istersin, olmadığında haset duygun kabarır. Bu da cimrilik vasfına ait hallerdir. Gibi gibi çoğaltılabilir örnekler. Misal kız arkadaşın vardır, başka erkeklerle konuşmalarından haset duyarsın. Normal sıradan bir arkadaşın sadece seninle konuşmasını dilersin. Aynı miktarda mal mülk sahibi başka insanlardan da haset duygusunu geliştirirsin. Bunlar hep olumsuz tutumlarıdır insanların. Örnekleri incelediğimizde aslında hasedin tutuculuğuna şahitlik ediyoruz. Hâlbuki bu tezi savunmak biraz amaçtan sapma olarak algılanır. En iyi açıklaması ise şöyle olabilir: Zaten insanların sahip oldukları zaaflar, eksiklikler hasedin bir yönüyle birleşiyor. Bu birleşmeden de en büyük kaybı haset yaşıyor. İnsanlar eksikliklerini, olumsuz tavırlarını hasede yükleyerek onu kötürüm hale sokmaktadırlar. Aslında rasyonelleştirilebilirse daha tutarlı açıklamalar sarf edilebilir haset hakkında. Ve bu da hasedin lanetliğini kaldırmada insanlara kolaylık sağlayabilir. Daha doğrusu insanların kendi kendine yükledikleri laneti...
Hasedin devasa boyutlardaki içeriğini hırs oluşturur. Gizil bir güç olarak bünyesinde bulunur. En sistemli ve en hassas kısmıdır da ayrıca. Hasedin kozmopolitan kimliğidir yani hırs. Çok değişkenli ve sürekli bir döngüdür. Bundan yıllar önce bu döngüyü işleyen ve karikatürize eden kişilerde mevcuttu. Bunlardan biri ve en önemlisi Ourobous'tu. Ourobous haset ve hırsı bir yılanla sergilemişti. Yılan ve ejderha karışımlı yaratık demek daha doğru olur. Oval şeklinde çizilen bu hayvanın ağzında kuyruğu yer alır. Evet, o meşhur kendi kuyruğunu yiyen tablosundan bahsediyorum. Yılan sürekli kuyruğunu yemekle meşguldür. Bu durum hayra da alamet olabilir şerre de. İşte, oluşan ikircikli döngünün kahramanlarıdır hırs ve haset. Tabloda yılan hep kendisiyle uğraşır.
Kuyruğunu yer. Şayet kuyruğunu yiyemezse postundan sıyrılamaz. Postundan sıyrılamadığı takdirde telef olur. Yok olup gider. Doğanın kanunudur bu. Lakin postundan sıyrılmaya çalışırken kuyruğu kendisine tatlı görünür. Asıl vazifesini bırakır. Postundan sıyrılması yani... Kuyruğuna dişlerini geçirir. Kendi bedenini kemirmeye başlar. Nitekim çok değil, bir miktar sonra yılan bedenine zarar verir. Ve ölümü gerçekleşir. Ne demek oluyor peki böylece? Yılan doğanın kanunları gereği postunu atmak zorundadır. Yeni bir beden, yeni bir oluşum, yenileşme için gereklidir bu. Gerçekleşebilmesi için sahip olabilmesi gereken hayat enerjisi hırstır. Hırstır onu yenileyen, geliştiren, başkalaştıran. Ama aynı hırstır onda kuyruğunu yemesine sebep olan. İkisinin kökeni aynıdır. Birdir. Ya yılan hırsı sayesinde kendisini yenileyecektir ya da hırsında kaybolup, telef olacaktır. İnsanlarda da durum aynıdır. Bir yılanın döngüsü söz konusudur. Hırsını kendi gelişimi için kullanmadığı takdirde hep kendisiyle uğraşacak ve zararı kendisine verecektir. Haset ve hırs budur işte. O kritik döngünün sahibi iki aktör. Toplumun çok sık kullandığı ve anlam veremediği sistem. Yaşamsal kaynak yani... Çok riskli bir döngü olduğu da kesindir. Zira Ourobous onu tahlil ederken yılan imgesini kullanması bizi çok ta şaşırtmamıştı.
Haset duygusu bize çok şey söyler aslında. İyiyi, kötüyü sunar önümüze. Olumlu, olumsuz seçenekleri tercihimize koyar. Bizi yönlendirir. Bize keyfiyet sağlar. İnsanlar bu duyguya hükmetmek zorundadır. Onu iradelerinin egemenliğine almak birinci dereceden görevleri olmalıdır. Bu türden diyalektik kanunları içeren duyguları en iyi irade terbiye eder. Onlara en güzel bir şekilde hükmeder. Onlarda iradenin hükmünde daha iyi işlevsel hale gelirler. Lakin toplumun geneli irade konusunda sıkıntı yaşadıkları için haset daima uç sınırda sonuçlar doğuracaktır. Yani hep olumsuz, hep yenik sonuçlar... İnsanlar bu duygunun gerçek mahiyetini kavrayabilmeli oysaki.