İnsanlar ve tüm doğa birbirini tamamlayan yeri geldiğinde yekdiğerini yaşam alanına müdahale eden yeri geldiğinde birlikte yaşamayı amaçlayan yeri geldiğin de hiçbir kural tanımaksızın ‘’Ben’’ egosu ile hareket eden ancak ağzından sevgiyi insanlığı ve hoşgörülüğü düşürmeyen yaratıklar manzumesinin arkasına saklandığı bir objedir…
Doğal yaşama baktığımızda bir gülün bir bahçede tek basına yetişmesi büyümesi ve ona yek diğer canlıların şefkat ve sevgi göstermesi asla mümkün değildir. Nasıl ki beyazın özelliği siyah zemine sürüldüğünde anlaşılırsa nasıl ki gündüzün anlamı gece bitiminde kendini belli ederse tüm canlılarında doğanın kuralı gereği birlikte olma zorunlulukları ve bir bahçede envayi türlü çiçek bitki meyve sebze ve bunlara atfen üretici olan yetiştirici olan bahçeciler bahçıvanlar bunlarında aynı bahçede birlikte olma zorunluluğu vardır. Aksi takdirde doğanın ve eşyanın tabiatına aykırı olan hareket etme ve yetişme-yetiştirme mümkün değildir….
Düşünün bir ülkede herkesin dürüst olduğu ancak bu dürüstlüğün bu karakteristik özelliklerini yada maneviyatların bir başkaları tarafından görülmemesi anlaşılmaması ve onaylanmaması durumunda bu tek tip olan insan inanç din ve kimlikleri, kimler nasıl algılayacak nasıl bilecek ve onure edecek. Yani herkesin dürüst olması (bu asla mümkün değil) orada yaşayan herkesin dürüst olduğu anlamına gelmez.
Çünkü dürüstlüğün karinesi hırsızlarla dürüst olmayanlarla kendini belli eder. O zaman hırsızın fersizin ve namerdin olduğu yerde dürüstlükler ayyuka çıkar ve değer kazanır
Bir ülkede kendimizden olmayan inancımızdan olmayan bizim gibi düşünmeyen insanlarla ortak yaşam alanlarında birlikte olabilmemiz bizim hoşgörü ve saygımızı gösterir. Yoksa herkes birbiriyle etle tırnak gibi olur. Yani as olan egoist olan kafatasçı olan kendisinden başkasını kabul etmeyen bencil ve faşist duygulu insanların yada canlıların et olduğu yerde bunların dışında kalanların da tırnak olma zorunluluğu ortaya çıkar ki buda tırnağın uzamasına etin müsaade etmeyeceği anlama gelir ve dolayısıyla uzayan tırnağı et keser ve atar. Ancak bilinmelidir ki tırnaklarda olmasa etin koruyucu özelliği sağlığı sağlamlığı ve bütünlüğü asla olmaz. Bir canlının korunma özelliği vücudunun dışındaki deri ve üzerinde ki kıl, tüylerin olduğu katmanlar sayesindedir. Varsayalım ki derisi koruması olmayan canlının yaşama şansı ne kadar veya olabilir mi, SİZCE…?
Bu bağlamda son günlerde ülkemizin çeşitli bölgelerinde kendisinden olmayan insanların kendisi gibi düşünmeyen insanların kapılarına çarpı (X) işareti koymakla o insanları kendi inançlarından kendi kimliklerinden dinlerinden koparabileceğimizi mi sanıyoruz. Yoksa o insanları bertaraf ederek vahit (yalnız) kalma düşüncesindeyiz. Yüzyıllardır hatta bin yıllardır şöven duygularla sadistçe kendi ailesini katledip makam ve koltuğa oturmak gayesi ile entrikalar çevirip kendi bedeninden kendi canında canım kanımı dediğimiz kişilere karşı yapılan zalimane katliamlar veya adına din deyip inanç deyip adına Allah uğruna deyip katledilen ve binlerce yıldır da devam eden sözde cahiliye çağı anlayışları tutarsız ve aptalca nitelediğimiz tavırları sergilemek hele hele bu çağda sergilemek cahiliye döneminde farkımızın olmadığını göstermekten başka neye yarar..? Yoksa halen biz etle tırnak gibiyiz ikilemi ile bizim gibi düşünmeyen insanların tırnak misali kesip atmak gayretinde miyiz!! şayet tırnağı kesip attığımız gibi bizim dışımızdakileri kesip atarak yok ederek kabul etmeyerek yalnızlık sonucu savunmasız kalmayı(yalnızlık Allaha mahsustur) düşünüyoruz.
Kapılarına çarpı(x) koyduğumuz insanların evlerine misafir olmayı hiç denediniz mi, onlarla beraber sohbet ettiniz mi, yemek yediniz mi, onların iç dünyalarını gördünüz mü, onların vatan sevdasını insan sevdasını anladınız mı, yada bunlara idrak edecek seviyede değil misiniz?? Keşke kapılarına X işaretini koymadan önce kapıyı çalmadan tanrı misafiri olarak evlerine gitseniz yemeğini, suyunu içseniz hal hatırlarını sorsanız onlarla sahteden değil, gerçekten etle tırnak gibi olmaya çalışsanız yine X işaretini koymayı düşünür müydünüz???
Türkiye’nin 80nden fazla bizim öteki yaptığımız dillerini inancalarını red ettiğimiz insanlarla birlikte yaşıyoruz, onlarla beraber okula gidiyoruz, onlarla beraber askere gidiyor onlarla beraber çalışıyoruz. Bu doğal yaşam içerisinde birlikte olduğumuz öteki yaptığımız insanlardan bize ne tür zararlar geldi. Bu zamana kadar o insanları kazanmakla o insanların dinlerine, inançlarına saygı göstermemekle ne kazanırız?? Lütfen! Kişileri inançları dinleri red etmeden önce kapılarına çarpı koymadan önceden bu insanları Türkiye Cumhuriyetinin her coğrafyasında her bölgesinde ve 82 ilin tamamında bunlarla beraber olduğumuzu unutmayalım. Nasıl ki bir bahçede envai türlü çiçeklerden birine ilgi gösterip diğerlerini bakımsız ve susuz bırakırsak o diğerleriyle birlikte özen gösterdiğimiz çiçeğinde değersiz olacağını görün. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti denen bahçede her türlü çiçeğe de aynı seviyede ilgi gösterin ve kimseyi de çarpılayarak öteleyerek kendimize benzeteceğimizi sanmayalım. Bırakın hep birlikte yaşamayı öğrenelim, saygıyı, hoşgörüyü öğrenelim ve birlikten kuvvet doğar şiarını gerçekleştirelim
Çarpıladığımız her insan her dil beraberinde binlerce de hasım üretmektedir, bunu unutmayalım!!!
Hoşgörü ve sevginin hakim olduğu yaşam umuduyla aşk ile…….